26 Aralık 2007 Çarşamba

Bu dramın izlerini çok zor sileceğim...

Başrollerini Özge Özberk, Cansel Elçin, Burak Sergen, Emin Olcay, Halil Kumova ve Ahmet Uz’un paylaştığı, Özhan Eren ile Murat Saraçoğlu’nun yönettiği “120″ filminin çekimleri sürüyor. Birinci Dünya Savaşı sırasında birliklere cephane taşıyan 120 çocuğun hikayesini anlatan bu filmde Münire adlı karakteri canlandıran Özge Özberk, “Sette çok duygusal anlar yaşıyoruz. Film bittikten sonra kendime gelmem zaman alacak” dedi.
Özge Hanım, öncelikle bu filmde canlandırdığınız Münire karakterinden söz eder misiniz?
- Van’ın kurtuluş yıllarında, eşlerini, ağabeylerini ya da babalarını cepheye gönderen kadınların hikayesini beyazperdeye yansıtıyoruz. Münire, ağabeyini bu savaşta kaybetmiş. Sonra nişanlısını da cepheye gönderiyor ve onu yılmadan bekliyor. “120″ filmi gerçekten inanılmaz bir dram… Çok duygusal sahneler var. Sanırım bu dramın izlerini çok zor sileceğim.
Çalışma koşullarınız da epey zorlu…

- Zor koşullarda çalışıyoruz ama ekibimiz çok sağlam. Bu duygusal hikaye, bizim de çabamızla seyirciye mutlaka yansıyacaktır. Bundan eminim.

O etkileyici sahnelerin çekimleri sırasında, sette nasıl bir rah hali hakim?

- Dün 120 çocuğun dönüşünü çektik. Zombi gibi geliyorlardı. Bir tanesinin gerçekten ayakları soğuktan morarmıştı. Bu sahneden sonra Özhan Bey’le oturup ağladık. Az önce söylediğim gibi, film bittikten sonra kendimi zor toparlayacağım.

Anneniz Hülya Hanım sizi buralarda yalnız bırakmamış bu arada; sürekli yanınızda… Neden?

- Evet, annem gezgindir ve tarih hastasıdır. O yüzden “Ben de geleyim” dedi, kabul ettim. Bugün çekim sonrası birlikte Van Kalesi’ne gideceğiz mesela…

Tarih sevgisi annenizden mi geçti bilmem ama, siz hep dönem filmlerinde rol alıyorsunuz. Bu sizin seçiminiz mi yoksa öyle mi denk geldi?

- Böyle denk geliyor. Açıkçası şikayetçi de değilim, aksine hoşuma gidiyor. Modern dizilerden de teklifler geldi. Hatta bunlardan dördü şu an yayında… Ama dönem işleri benim oyunculuğumla daha çok örtüşüyor. Seçme hakkımı bu yönde kullanıyorum. 80’lerde yaşamadım ama o dönemi sette öğrendim. Kurtuluş Savaşı’nı okuduklarım dışında bilmiyorum, bu savaşı da yaşadım. Şimdi Van’ın kurtuluşunu canlandırıyoruz. 120 çocuğun o inanılmaz fedakarlıklarına şahit oluyoruz. Daha ne olsun…

Gerçekten zor projeler… Oyunculuğunuza güveniyor olmalısınız…

- Takdir elbette seyircinin, ama ben de oyunculuğuma güveniyorum gerçekten.

“Sinekli Bakkal”da da yine dönem kadınısınız…

- Bu şans mı, ben de bilmiyorum artık… Halide Edip Adıvar gibi büyük bir yazarın romanını uyarlıyoruz. Çok mutluyum.

Ya oradaki karakteriniz?

- Rabia adında bir genç kız… Baskıcı bir dedenin karşısına dimdik durmaya çalışan, müzik aşkıyla yanan ve okumak isteyen biri Rabia… “Baba Beni Okula Gönder” kampanyasını dizimizde yaşatacağız bir bakıma… Birazcık etkimiz olursa ne mutlu bize… İnanılmaz bir kadro kuruldu. Kötü dedeyi Şemsi İnkaya oynuyor. Ayrıca Uğur Polat, Zuhal Gencer, Sermin Hürmeriç, İsmail Hacıoğlu var… Kadro süper yani…

Cem Yılmaz’ın “Arok”unu da pas geçmeyelim… Sıradaki projelerden biri, değil mi?

- Evet, bu ay sonu teaser çekeceğiz. Film taş devrinde geçecek. O da dönem filmi sayılabilir. Açıkçası çok heyecanlıyım.

- Hollywood hayalleriniz var mı?

- Bu hayal değil. Siz işinizi doğru şekilde, hakkıyla yapar ve kendinizi o işe tamamen verirseniz, sizi mutlaka fark edeceklerdir.

Oyunculukta sizin ya da belki eşinizin koyduğu sınırlar var mı? Mesela buralara gelmeniz sorun yarattı mı?

- Hayır… Doğuda sıkıntılı bir dönem yaşandığı için biraz tedirginlik oldu ama şimdi iyi ki gelmişim diyorum. Önümüz Van Gölü, arkada Artos Dağları…. İnanılmaz bir görüntü.

Eşiniz cüretkar sahnelerde yer almanıza ne der?

- Kıskanabilir tabii, ama şunu anlamak gerek: Ben orada Özge olarak yer almıyorum. Her oyuncunun rolün hakkını vermesi gerekir, yoksa orada işiniz olmaz! Ben oyuncuyum, sonuna kadar oynarım.

Peki bu, işin eğitimini alanlara haksızlık değil mi?

- Bu işi hakkıyla yapıyorlarsa yapsınlar, sorun değil. Ben 14 yıldır bu işin içindeyim ve geldiğim yeri iyi biliyorum. Çok fazla gözlem yaptım, sürekli yeni şeyler öğrenmeye çalıştım. BKM’deydim ve çok güçlü oyuncuların içinde yetiştim. Bana düşen, iyi projelerde yer almak ve o projelerin hakkını vererek oynamak.

6 gündür 2500 metrede çekim yapıyoruz

- Burak Bey, çekimler sırasında çok üşüdüğünüz her halinizden belliydi…

Üşümemek mümkün değil ki… 6 gündür 2500 metrede çekim yapıyoruz.

- Sizin bu filmdeki rolünüz nedir?

İki farklı rol oynuyorum. Biri bu 120 çocuğu Van’a götürmeye çalışırken, şehir girişinde hayatını kaybeden Musa Çavuş… Diğeri de Musa Çavuş’un ağabeyi… O da Van’ın ileri gelenlerinden, zengin bir silah tüccarı. Çetelere silahı temin ediyor, sonra kardeşinin de o silahlardan biriyle öldüğünü öğreniyor.

/_newsimages/4525290.jpg- Taban tabana zıt iki karakter yani…

Evet, ağabeyi ile kardeşi çok farklı. Kardeşi kendini tamamen ülkesine vermiş bir adam. Ama ağabeyi hemen Van’dan kaçıp İstanbul’a gitme derdinde… Ama çok geçmeden yeğeni de, kendi çocuğu da ölüyor. Bu gerçek hikayeden yola çıkılan bir film. Çok büyük bir dram. Çok ağladık çekimlerde. Özhan Eren “Her kar yağdığında bu 120 çocuğu hatırlayalım” diyor. Bu film gerçek bir olayı anlattığı ve yakın tarihimize ışık tuttuğu için çok çok özel… Bence desteklenmesi gerek. Bakın dünya sinemasına, önce kendi tarihlerini işliyorlar, sonra fantastik, sürrealist ve epik sinemaya geçiyorlar.

Hiç yorum yok: